Türklerin Kahvaltı Kültürü, daha önceki yazımızdan da bilindiği üzere dünyadaki gibi 20. yüzyıl tarihlerine dayanıyor. Batı toplumlarına bakıldığında 3 öğün yemek, BBC’nin haberine göre sadece bir kaç yüzyıl öncesine ait bir alışkanlıkmış… Antik Roma’da ise günde sadece bir öğün yeniliyormuş, 17. yüzyılda ise kahvaltı kültürünü zenginler başlatmış, ve öğle yemeğini ise sanayi devrimi ile birlikte işçiler başlatmış.
Dünya Gıda dergisi Türklerin Kahvaltı Kültürüne ayrıntılar ile birlikte farklı bir bakış açısı getirmiş. Buyrun okuyalım;
Türk kahvaltı kültürüne doğru, kısa bir keşif yolculuğu
Günde üç öğün yeme, modernleşme ve sanayileşme sürecinin getirdiği yeni bir alışkanlık. Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de, ana öğünler arasındaki ayrıcalıklı yerini 20. Yüzyılın başlarında almış olsa da, barındırdığı lezzetler itibariyle, zengin ve köklü bir geçmişe dayanan kahvaltı mutfağı, gelişen ekonomik ve kültürel koşulların etkisiyle son 20-30 yılda epey değişikliğe uğramış durumda.
Günde üç öğün yeme, modernleşme ve sanayileşme sürecinin getirdiği yeni bir alışkanlık. Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de, ana öğünler arasındaki ayrıcalıklı yerini 20. Yüzyılın başlarında almış olsa da, barındırdığı lezzetler itibariyle, zengin ve köklü bir geçmişe dayanan kahvaltı mutfağı, gelişen ekonomik ve kültürel koşulların etkisiyle son 20-30 yılda epey değişikliğe uğramış durumda. Alım gücü olanlara yeni lezzetler sunan hazır gıda ürünlerinin yanı sıra geleneksel, doğal ve yerel tatlar da, tekrar keşfedilmeyi bekliyor.
Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Özge Samancı, Osmanlı sarayının çeşitli daire ve kısımlarına ana mutfaktan gün boyu gönderilen yemeklerin listelendiği mutfak kayıtlarına göre, Osmanlı toplumunda günde iki kez subh (sabah) ve mesa (akşam) yemek yendiğini aktarıyor. Sabah, 10:00 ile 11:00 saatleri arasında ve akşamüzeri, güneş batmadan hemen önce, saat 16:00 ile 18:00 arası yenilen bu iki ana öğün haricinde, sabah erken vakitte, kahve içmeden önce yapılan ufak tefek atıştırmalar, esas bir öğün olarak, Osmanlı mutfak kültüründe tam olarak belirlenmemiştir. Kahvaltı, sabahları mideyi rahatlatmak için, ufak tefek yiyeceklerin yenildiği küçük bir öğündü. Çoğunlukla kırsal kesimde halk, güneş doğduktan sonra sıcak bir çorba ve ekmek ile açlıklarını bastırarak güne başlardı. Şehirlerde ise sabah namazından sonra, kişisel tercih ve imkanlara göre, bazen akşamdan kalan bir yemek, bazen çorba ya da ince kiler denilen tel dolaptan çıkarılmış peynir ile reçeller atıştırılır ve günün ilk kahvesi içilirdi.
Modernleşme ve sanayileşme
- Yüzyıl sonlarından itibaren, Batı kültürü ile olan etkileşimlerin sonucu olarak, modernleşmenin getirdiği yeni çalışma saatleri ve şartları ile Osmanlı toplumunda, öncellikle şehirlerde sabah kahvaltısı üçüncü öğün olarak tanımlanmaya başlamış. Samancı, 1917 yılında yayımlanmış Bilgi Yurdu Işığı adlı bir kadın dergisine işaret ediyor: Dergideki bir makalede yazar, günde kaç öğün yenmesi gerektiğini anlatarak, herkesin iş durumuna göre, saat 6:00 ile 9:00 arası yapılması gereken sabah kahvaltısında, öğle ve akşam yemekleri gibi, özenle kurulmuş bir sofrada, ailece bir araya gelinmesi gerektiğini; ayrıca, resmi dairelerde memurlar için öğle tatili saat 12:00 olarak belirlendiğinden beri, ailelerin de, yemek zamanlarının buna göre düzenlediğini dile getirmiş.
Günde iki kez, sabah 11:00 ve akşam 18:00’de yemek yemenin, medeni hayat için uygunsuz olduğuna dikkat çeken yazar, bu saatlerin iş zamanını kapsadığını belirtiyor.
Samancı, ilk anda, düzenli sabah kahvaltısı yapma alışkanlığı, Türk kültürüne, Avrupa kültüründen geçmiş gibi görünse de, aslında modernleşme ve sanayileşmenin getirdiği şartlar aracılığı ile Batıda olduğu gibi, Türk toplumunda da öğün saatlerinin tekrar tanımlandığını ve bunun içinde kahvaltının da ayrıcalıklı bir yere kavuştuğunu söylüyor. Avrupa’da da 19. Yüzyıl ortalarına kadar esas olarak iki öğün yenmekteymiş; sabah 10:00 ile 12:00 saatleri arası ve akşam 17.00’ye doğru…